12 Ağustos 2011 Cuma

onca yoksulluk varken...

 
Bizde kitapları henüz son birkaç yıldır çevrilip hatırlanan bir Alman sosyolg var: George Simmel. Bu yüzyılın başlarında kaleme aldığı The Poor adlı makalesinde: "Yoksulluk biraz da onlara yardım edildiğinde oluşan bir kategordir" der.
Bu açıklama yoksulluk gerçekliğini değiştirmez ama bence çok yerinde bir tespit. Yukarıdaki fotoda yer alan zat-ı muhteremi hepimiz tanıyoruz. Yıllarca televizyonda 'yoksulluk pornografisi' yapan bir programın sunucusuydu. Knedisini, izleyenlerde 'ikili bir şükür' (“bak bizden de kötüleri var.” - bu bile tek başına yoksul bırakanlara karşı öfkeyi engeller) (“ya allah razı olsun yardım ediyorlar...”- derneğin ağlarını güçlendirir) duygusu yaratan o malum program ya da şimdilerde hak ettiği ilgiyi görmese de, gösterilmese de, geçiştirilse de yolsuzlukla anılan deniz feneri derneğinden biliyoruz.
Onun o pornografik program sırasında bu denli ağladığını hatırlamıyorum ama yıllarca 'onca yoksulluk varken'in (Romain Gary'nin ne de güzel kitabıdır) üzerinden para kazanan biri olduğu aşikâr. Tam da Simmel'in belirttiği gibi yani. Yardım dağıtılan yoksulların nasıl seçildiği bu yardımı nasıl ve neye göre hak ettikleriyse ayrı bir tartışma.

VİCADANA ATILAN PANDİK Mİ YOKSA?
Fotoğrafta sunucunun serbest kaldığını öğrendiği andaki sevinç ve gurur zırlaması açıkça görülüyor. Beyninin artık kullanılmayan vicdan bölümünden pandik alınması nedeniyle yaşanan şok sonrası tepki... Ya da her an pis bir sırıtışa dönebilecek cibiliyetsiz bir kişiliğin 'temizim' şovu. Davayla ilgili serbest kalışı bence vicdan + bilinçlerimizde onu temize çıkarmamalı. Neden mi?
Varolan onca yoksulluğa çözüm yolu olarak sadaka, yardım, hediye (hediye verenin ve yardım edenin ruhsal sağıltım duygusu yaşaması ayrı bir tartışma) gibi şeyleri görmek ve de bunu meşrulaştırmak birinci suç zaten. Bunu ağlamaklı ve şiirsel bir ses tonuyla para karşılığı pazarlamak da öyle.

SOSYAL DEVLET SADECE BİR RENK DEĞİLDİR!
Öncelikle şimdi bahsedildiğinde  - özellikle de son 10-15 yıldır - gri rengiyle anılan 'sosyal devlet' kavramını konuşmak lazım. Devletlerin sosyal politikalarını uyguladıkları refah rejimleri sadece biz de değil tüm dünyada eksen kaymasına uğruyor. Biz de öteden beri gelen muhafazakar – cemaatçi refah rejimi ise yaklaşık 15-20 yıldır zaten sosyal devletin yerine ikame edilmiş durumda. Dünya kapitalizminin bakanlar kurulu gibi çalışan Dünya Bankası IMF ve Dünya Ticaret Örgütü'nün salık verdiği Türkçe'ye yönetişim diye çevirilen 'governance' adlı yeni yönetme biçimi de zaten bunu öngörüyor. Mümkün olduğunca küçük bir devlet ve problemleri sivil toplum örgütleriyle devletin beraber çözmesi. (heeyy ne güzeeeelll efekti burada...)
Biz de Deniz Feneri gibi dernekler bununla tam da örtüşüyor. Zaten muhafazakar -cemaatçi bir ideolojik arkaplana sahip. Bir de iş yoksullara yardım etmek olunca tadından yenmiyor. Müthiş bir ağ kurulabiliyor. Normalde burjuva demokrasilerinde bile basit bir vatandaşlık hakkı olan hatta evrensel insan hakları beyannamelerinde yine başta gelen barınma beslenme gibi haklar, müthiş kaynaklara sahip bir takım derneklerin elinde iktidarın devamı ve hatta sağlamlığı ve garantisi adına kullanılıyor.

ÇOK DUYGUSALIZ LAN BİZ!!!
Yoksulluk demişken Somali hakkında da birkaç çift kelam etmek isterim.Ülkede açlık içindeki insanların ve özellikle çocukların boy boy fotoğrafıyla başka bir pornografi daha sergileniyor. Türkiye'de de mevzuya ilgi büyük. - Topluluk olarak fazla duygusalız ya ondan. - Yok yok öyle. - Üstelik yardım kampanyalarının başında da yukarıda Türkiye'de bu işlere bakan tayfa çekiyor. - Biz ki o kadar duygusal ve insanız ki... - ne demek efendim??... - Yardım elimizi oralara da uzatırız. İyilik gemimizi yolladık bile...  -Yok kardeşim yetmez.. - Ne? Başbakanımızı da yollayalım.. - Aaa.. Yola çıkmış bile. Ne adam ama. Allah başımızdan hatta dünyanın başından eksik etmesin...  

ADAM YILLAR ÖNCE DEMİŞTİ
Tam "neredeler yaww" derken, şarkıcılar yine ortaya çıktı. "We are the world" tadında birşeyler yapmaya hazırlanıyorlar. Amma velakin bu meselenin "biz dünyayız" kelamlarıyla çözlemeyeceği gün gibi aşikâr. Hayır işte. Siz dünyaydınız onlar uzaylı. Somali denildiğinde “ya ben bu ülke hakkında ne biliyorum ne okudum" diye kendime sorduğumda, aklımda kalan küçük kırınıtın peşine düştüm ve küçük kitaplığımda bundan 10 küsür yıl önce okuduğum Yoksulluğun Küreselleşmesi kitabına ulaştım. Yazarı Michel Chossudovsky. Vicdanı sağlam bir bilim insanı. Kötü hafızama önce güvenemedim ama kitabın sayfalarını karıştırdığımd,a doğru hatırladığımı anladım.
Chossudovsky kuralıklara rağmen 1970'li yıllara kadar Somali'nin gıda üretiminde kendine yeterli bir ülke olduğunu gözler önüne seriyor. Somali’de ki tarımın IMF ve Dünya Bankası'ın dayatmalarıyla daha moda deyimle söylersek 'yapısal uyum paketleri'yle tarımın nasıl bitme noktasına getirildiğini, ülkedeki özelleştirmelerin ekonomik istikrarı nasıl bozduğunu ve sonrasında 1991'de gelen iç savaştan ve yaklaşan açlıktan bahsediyor.

OLMADI ÇİTİLERİZ!!
Ama şimdi bir bakıyoruz ki Somali örneğinde bile yoksullara yardım etmekten para kazanan yeni bir sektör 'yardım kuruluşu' sektörü doğdu bile. Batı kendi yarattığı ve dayattığı açlık için şimdi vicdanını çitiliyor. Ama yetmez işte. Ne sürdürülebilir kalkınma yaması, ne yardım kampanyaları, ne kara kaşlar hatta kara gözler için istenen demokrasiler, ne bir zamanlar bir arada yaşadıkları gerçeği untturularak ve unutularak yürütülen etnik milliyetçilik temelli siyasetlerin çarptığı yerler...
Tam da havadaki isyan kokusunun, sonuçları itibariyleegemenlerin işine yarayacak durumdan çıkarabileceğimiz tuhaf zamanlar bunlar. Belki biraz başlangıç için az bilinçli, zamanının ruhunu yeni yeni keşfeden ve ezen ezilen amnetüsünü unutmadan bu ruha ruhuna uyum gösterme kabiliyetini artırarak isyan edilebilecek zamanlar... 19. yüzyılın sonuna fena benzeyen zamanlar...

İYİLİKSEVERDEN UZAK DUR!
Deniz Feneri ve Somali'de konu olan yoksulların ve açların laneti onları yaratanların üzerinde olmalı hep. Öfkeleri bilenmeli. Gözyaşlarına kanmamalı ve gerçek suçluları teşhir etmeli... Biz dünyayız, yok elhamdülillah müslümanız söylemlerine, özellikle de sevgi, dostluk, iyilikseverlik gibi laflara inanmamalılar.
Tabi bunu onlara anlatan ya da onlar için anlatan ve teşhir eden insanlar lazım bunun için. Olan biteni, sadece acıyarak, görüntüler ve fotoğrafların beyinlerimizde kalan son sinir hücrelerinde yaptığı uyarımları, vicdan ya da doğru bilinç sayanlardan da olmayalım. Dünya ve Türkiye'deki gelir adaletsizliğini her fırsatta yüzlere vurmak ve artık geri dönmemecesine haykırmak gerekiyor : Ya galiba kapitalizm öldürüyor...

Kısa ve orta vadeli çözümler üretmeye hayır demek anlamına da gelmiyor bu dediklerim. 
Yukarıdaki sunucu parçası gibiler işin çok küçük parçası. Ama bana kalırsa fotoğrafın arabı bu çarkın bir yerinden çözülmeye başlayacağının da ufak bir göstergesi.
Çok mu umutluyum. Hayır. 
Ama haklıyım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder